İDAM NEDİR
Ölüm cezası,
bir devletin suçun karşılığı olarak bir mahkûmun hayatına son vermesidir. Ölüm
cezasına çarptırılan kişinin cezasının infaz edilmesine idam denir.
İdam cezasının
İslam’daki uygulanış biçimi, hangi hallerde idama başvurulduğunu anlatmadan
önce, İslamiyet öncesinde diğer dinlerde idam cezasına hangi durumlarda
hükmedildiğine bakmakta fayda olduğu düşüncesindeyim.
DİNLERDE İDAM
A)Yahudilik
Yahudi hukuku ve geleneğinin
temelini Tevrat oluşturur. Rabinik geleneğe göre, Tevrat'ta 613 yönerge vardır.
Bu yönergelerin bazıları sadece erkeklere veya sadece kadınlara, kimileri
sadece kadim mabet görevlileri Kohenler ile Levilere, kimileri ise, sadece İsrail diyarındaki
çiftçilere yöneliktir. Birçoğu sadece Kudüs Tapınağı'nın ayakta kaldığı dönem
için geçerli olan bu emirlerden günümüzde halen uygulanabilir durumda olanların
sayısı 300'den azdır. Hukuk tarihinde önemli bir yere sahip olan Yahudilikte
bazı suçlar için ölüm cezası öngörülmüştür. Nitekim Yahudi hukukunu karakterize
eden esaslardan birisi de kısas cezasıdır. Tevrat’ta kısas ile ilgili hükümler
oldukça geniş bir yer alır. Konuyla ilgili ayetler Tevrat’ın Çıkış, Levililer,
Sayılar, Tesniye kitapları ve Yeşu bölümünde bulunur. Konuyla ilgili Tevrat
ayetleri şöyledir:
“Bir adamı vuran, vurduğu ölürse,
mutlaka öldürülecektir.”
“Ve hayvanı vuran onu ödeyecek ve
adamı vuran öldürülecektir.”
“Fakat zarar olursa, o zaman can
yerine can, göz yerine göz, diş yerine diş, el yerine el, ayak yerine ayak,
yanık yerine yanık, yara yerine yara, bere yerine bere vereceksin.”
“Ve bir kimse komşusunu sakatlarsa,
kendisine de yaptığı gibi yapılacaktır; kırık yerine kırık, göz yerine göz, diş
yerine diş olmak üzere, adamı nasıl sakat etti ise, kendisine de öylece
edilecektir.”
Tevrat’ın Sayılar kitabı
35. babda 16-34. ayetler arasında kısas ve ölüm cezasına genişçe yer verilir.
Sözü edilen ayetlerde öldürme şekilleri ve aletlerinden bahsedilerek bunlara
karşılık katilin “öç alma” olarak mutlaka öldürülmesi gerektiği ve katilden
diyetin kabul edilmeyeceği belirtilir.
Karşılığında ölüm
cezası gereken kasten adam öldürmede mutad alet ve araçların kullanılmasının
kasıt kriteri olarak kullanılması gerektiği, Sayılar kitabı 35. bab 16. ayet ve
devamında genişçe anlatılmaktadır. Kısas sahibinin, katilin infazını bizzat
kendisinin gerçekleştireceğini Tevrat’ın şu ayeti belirtmektedir:
“Kan öcü
alan, kendisi katili öldürecektir. Ona rastladığı zaman onu öldürecektir.”
Şu ayet de katilin
mutlaka öldürülmesi gerektiğini ve ondan diyetin kabul edilemeyeceğini
açıklamaktadır:
“Ölüme müstahak olan katilin canı
için de diyet almayacaksınız. Fakat mutlaka öldürülecektir.”
Şu ayetler de kasten
öldürmelerde katilin, “sığınma şehirlerine”
girse dahi kefaret olarak, oradan çıkarılıp kesinlikle öldürüleceğini
ifade etmektedir:
“Fakat bir adam komşusundan nefret
eder ve pusuda onu beklerse ve onun üzerine kalkıp onu vurursa ve o ölürse ve
bu şehirlerden birine kaçarsa, o zaman kendi şehrinin ihtiyarları gönderip onu
oradan alacaklar ve ölsün diye kendisini kan öcünü alanın eline vereceklerdir.
Gözün ona acımayacaktır…”
Nitekim Kur’an-ı
Kerim de Yahudi hukukunda kısas cezasının yer aldığını, bunun hükmünün
İsrailoğullarına bir vecibe olarak farz kılındığını bildirir. Kur’an-ı
Kerim’deki ilgili ayette Tevrat’a atıfla “Tevrat’ta onlara (İsrailoğullarına)
şu hükmü de farz kıldık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe
diş ve yaralar birbirine karşı kısastır. Fakat kim bunu (kısas hakkını)
bağışlarsa kendisi için o kefaret olur” buyurulmaktadır. Görüldüğü gibi Yahudi
hukukunda kısas ve ölüm cezasına geniş yer verilmekte, katilin intikam amaçlı
ve kefaret olarak mutlaka ölüm cezasına çarptırılması gerektiği
belirtilmektedir. Aynı zamanda bu cezanın infazının, maktulün yakınları ve
mirasçılarının bizzat kendi elleriyle yerine getirmelerinin gerekliliği de
vurgulanır.
B)Hristiyanlık
Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil,
daha çok ahlaki değer ve öğütlere yer verir. Tevrat ve Kur’an’da bulunan hukuki
hükümlere İncil’de pek rastlanmaz. Hıristiyanlık Tevrat’ı mukaddes bir kitap
olarak kabul etmekle beraber hukukla alakası bakımından Musevilikten farklıdır.
Hz. Musa’nın şeriatıyla amel edilmesi gerekirken, Tevrat’taki kısasla ilgili
hükümlerin teorik olarak tasvip edilmediğini görüyoruz. Bunun Hıristiyanlıkta
suçu ve suçluyu affetme anlayışından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Genel
kanaat İncil’de kısas hükmünün bulunmadığı şeklinde olsa da, İncil’deki kısasla
ilgili ayetlerde Hz. İsa’nın Tevrat’ın “Göze göz, dişe diş “ ilkesine atıfta
bulunup daha sonra affetmeyi öğütlemesi, kısas hükmünün Hıristiyanlıkta da
bulunduğuna işaret etmektedir. İncil’in ilgili ayeti şöyledir:
“Göze göz, dişe diş denildiğini
duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir
tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.”
Fakat tarihe
baktığımızda Hıristiyan ülkelerinde kısas ve ölüm cezasının öteden beri devamlı
tatbik edildiğini açık olarak görürüz. Hatta Avrupa’da bir kısım hristiyan
yazarlar ölüm cezasının günahkâr ruhlar (suçlular) için bir kurtuluş ve sükûnet
olduğunu belirtmişler, cellâdın baltasının onlara göğün kapısını açtığını söylemişlerdir.
Katolik kilisesi adam öldürenler için ölüm cezasını öteden beri meşru
görmüştür.
İSLAM
CEZA HUKUKUNUN HEDEF VE İLKELERİ AÇISINDAN İDAMI GEREKTİREN SUÇLAR
İslam hukukunda “el ukube”
terimiyle anılan ceza, kanun koyucunun emrini çiğneyene karşı toplumun
menfaati için öngörülen ceza diye tanımlanmaktadır.
Ceza, iyi veya kötü “karşılık” anlamına gelir.
Ukubet kelimesi karşılığı olan ceza,
kötü karşılığı ifade etmektedir. Ukubat, cezası Allah tarafından belirlenenler ve İslami
idare tarafından belirlenenler olarak ikiye ayrılır. Suç ve cezası Allah
tarafından belirlenenler; had ve kısas, suçu Allah tarafından cezasın İslami
idare tarafından belirlenen cezalar tazir cezalarıdır.
A)Had Cezaları
Miktarı, İslamiyette
kesin olarak bildirilmiş cezadır. Allah’ın koyduğu ölçüler, çizdiği sınırlar,
emir ve yasakları ifade eder. Had cezalarında en ufak bir şüpheye yer
verilmemelidir.
“Had cezasını, def edebildiğiniz
kadar def edin.”
“Had cezalarını elinizden geldikçe Müslümanlardan
defedin. Geçerli bir özür varsa hemen salıverin. Zira imamın yanlışlıkla
affetmesi, yanlış bir ceza vermesinden daha hayırlıdır.”
“Hadlerin uygulanmasında şüphelerden
sakınınız.”
Fıkıh literatüründe belirlenen şekliyle zina, zina iftirası/kazf, içki
içmek, hırsızlık, hirabe/yağma ve yol kesme, irtidat ve bağy suçları had
cezasını gerektiren suçlardır.
İçki içme cezası
dışındaki hadler Kuran’la, içki içme cezası ise Sünnetle sabittir.
İslam ceza hukukunda cezalandırma yetkisi, Kuran ifadesiyle ülü’l –emr denen devlet reisi veya vekili olan yargıçlar, naslarda belirtilen cezaları uygulamak zorundadırlar, tazir cezalarında ise yetkilerini kullanırlar.
İslam ceza hukukunda cezalandırma yetkisi, Kuran ifadesiyle ülü’l –emr denen devlet reisi veya vekili olan yargıçlar, naslarda belirtilen cezaları uygulamak zorundadırlar, tazir cezalarında ise yetkilerini kullanırlar.
İslam hukukunun hedefi, insanların durumunu
düzeltmek onları kötülükten koruyarak uzaklaştırmak, cahillikten, sapıklıktan
kurtarıp,doğruya iletmek ve yardımcısına itaate sevk etmektir. İslam hukuku bu
gayesini gerçekleştirmek için insanların dini şuurlarından yararlanarak sürekli
ahiret gününü hatırlatır. Böylece insanların hataya düşmelerini önler ve
iradeleriyle emir ve yasaklara uymalarını sağlar. Ancak herkesin inancı aynı
derecede olmadığından herkes için inançla hitap etmek, emir ve yasaklara uymayı
sağlamaya yetmemektedir. Bu nedenle, dünyada cezalara da ihtiyaç duyulmaktadır.
İslam ceza siyasetinde bilinen ve bilinmeyen
pek çok hikmet vardır ve bazı ayet ve hadislerden hareketle şunları söylemek mümkündür;
“
Ey akli selim sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Belki adam
öldürmekten sakınırsınız” (Bakara 2/179)
“Kim suçlardan birini işler de, onun
cezasına çarptırılırsa, bu onun(günahının) kefaretidir.”(Buhari,Hudud,5)
İDAM
CEZASINI GEREKTİREN SUÇLAR
A.
KASTEN İNSAN ÖLDÜRME
İdam cezasının
gerçekleşebilmesi son derecede zor olan bir takım şartların bulunmasına
bağlıdır. Bir an için bu şartların gerçekleştiği farz edilse bile, ölüm
cezasının verilebildiği suçların sayısının çok sınırlı olması ölüm cezasının
kolay kolay gündeme gelmeyeceğini göstermektedir. İdamla ilgili hadisler ve ayetler;
“Allahtan başka ilah olmadığına benim Allahın Rasulü
olduğuma şahitlik eden hiçbir müslümanın kanı( akıtmak, onu öldürmek) helal olmaz,
şu üç kişi hariç ; (kasden) adam öldüren
kişi,zina eden (evli),dinden dönüp(İslam) cemaatinden ayrılan kişi “ [Buhari,diyet,6;Ahmet
b. Hanbel 61,63,65;Darimi Hudud,2]
“Ey iman edenler öldürülenler hakkında kısas size farz
kılındı.Hüre hür ile;köle köle ile,kadın kadın ile kısas olunur.Öldürülenin
velisi tarafından,öldüren lehine bir şey affolunursa(diyet için) yapılacak
uygulama örfe göre normal olmalı ve en iyi şekilde ödenmelidir.Bu size
rabbinizden bir kolaylık ve rahmettir.Artık bu hükümden sonra kim haddi aşarsa
ona acı bir azap vardır.Sizin için kısasta hayat vardır”(el-bakara 2/178-179)
Hanefilere
göre bu ayetin açıklaması şöyledir “Ey inananlar,öldürülenin katiline kısas
yapmanız,size farz kılındı.Kimse kimseye karşı haksızlık yapmasın,aşırıya
gitmesin.Hür bir insan, hür bir insanı öldürdüğü zaman yalnız o hürü
öldürün,köle köleyi öldürdüğü zaman da yalnız onu öldürün,kadına karşılık da
sadece katil kadını öldürün.Hür yerine pek çok hür,köle yerine hür,kadın yerine
erkek öldürmeyin”[Bkz. Ateş,Yüce Kuranın çağdaş tefsiri,İstanbul ty.,I,291]
“Allah ve Rasulü ile savaşanların ve
yeryüzünde fesada koşanların cezası ; ancak öldürülmek, asılmak,el ve ayakları
çaprazvari kesilmek veya yerlerinden sürülmektir”(Maide/33)
“Kim zulmen öldürülürse,onun velisine
yetki veririz,ama o da öldürmede aşırıya gitmesin” [İsra 17/33]
“Kim size tecavüz ederse, onun size
tecavüz ettiği kadar siz de ona tecavüz ediniz”[Bakara2/194]
“Eğer ceza verecekseniz size yapılan
ceza kadar ceza veriniz”[Nahl 16/126] ayetleri de kısası emretmektedir.
Sünnetten de
kısastaki bu hükmün köleleri de kapsadığını öğrenmekteyiz. Hz. Peygamber, Müslümanların
kanlarının birbirine denk olduğunu söylemiş, köle ile hür arasında ayrım yapmamıştır.
Hz.Peygamber;
“kölesini öldüreni öldürünüz, onun burnunu kulağını
kesenin burnunu kulağını kesiniz ve onu iğdiş edeni iğdiş ederiz”[Buhari,ilim,39;Diyet,24,31;Ebu
Davud,Diyet,7]
B.EVLİNİN
ZİNA ETMESİ
Zina,
aralarında nikah ve nikah şüphesi olmayan erkekle kadının cinsel ilişkilerine
denir
Hadiste ölüm
cezasını gerektiren ikinci suç, evli kişinin işlediği zinadır.İslam hukuku ,
zinayı ceza gerektiren bir suç olarak görür bu suçun evli bir kişi veye kişiler
tarafından işlenmesi,suçun daha da ağırlaştırılmasını gerektirir.Cinsel
arzuları gidermede meşru bir yol varken,gayri meşru bir yola başvurulması
nedeniyle zina ağır suç teşkil eder.İslama göre ;insan neslinin korunması
için erkek kadın ilişkileri yalnızca
meşru ve güvenilir araçlarla düzenlenmelidir aksi durumlarda cinsel arzularını
serbestçe doyurma fırsatı bulacak bir kadın ve erkekten aile hayatının ağır
sorumluluklarına katlanması beklenemez.
Zina
Suçunun Cezası
İki kategoride açıklayabiliriz: Celd ve Recm
Celd, zina
eden kadın ve erkeğe vurulan 100 sopa cezasıdır zina eden bekar erkek veya
bayanlara yöneliktir ve bu ceza uygulanırken orada buna şahit olacak insan
topluluğunun olması gerekir. Sopa cezasını birçok modern hukukçu yeniden kabul
etmeyi düşünmekte ve bu düşünceyi uygulama sahasına koymaya çalışmaktadır. Fransa'da
şahıslar aleyhine işlenen ağır suçlar hakkında sopa cezası fiilen tatbik edilmektedir.
İngiltere’de de sopa,kabul edilmiş asıl cezalardan biridir. ABD'de tutuklular
sopa ile cezalandırılırlar çünkü sopa cezası,suçlunun maddi duygularına
yönelmiş olmakla bilinir,sopanın acısı suçlunun ilk korktuğu şey olup,onu
suçtan alıkoymaktadır,bu korkudan yararlanmak gerekir.
Recm; recmin
esas kaynağı hadislerdir Buhari ve Ebu Davud’ta bu konu ile ilgili hadisler
vardır “… evli evli ile zina ederse yüz sopa ve recm,bekar bekar ile zina
ederse,yüz sopa ve bir yıl süreyle sürgün gerektirir”[Ebu Davud, Hudud,21,22]
Recmin
Uygulanabilmesinin Şartları
İslam hukuku,
zinayı en çirkin ve toplum için en tehlikeli suçlardan görmesine rağmen, zina
cezasının infazı için gerekli şartların
oluşması,adeta imkansızdır.Bu nedenle İslam hukukunun uygulandığı dönemlerde bu
cezaya çarptırılanların sayısı çok değildir.Zina suçunun oluşabilmesi için;
suçlunun akıllı, baliğ, kendinde ve suçu isteği ile
yapmış olmalıdır. Deli,çocuk,uyuyan ya da baygın birinin bu suçu işlemiş olması
haddi gerektirmez.
Ayrıca
şahitlerden birinin ya da birkaçının infaz sırasında mazeretsiz olarak
bulunmaması ya da ölmesi haddi düşürür.
Hatta zina cezasının uygulanabilmesi için dört şahidin
olayı en açık bir biçimde görmüş olması şarttır. İslam hukuku, durup dururken
çiftleri zina yapıp yapmadıkları konusunda tıbbi bir muayeneden geçirip sonra
dayasa gereği had uygulama yoluna gitmez.[Mevdudi,a.g.e,III,418]
Çünkü bunda da
doğruluk, yanılma ve suiistimal şüphesi vardır. Hadlerde şüphe ile
düşer.[tirmizi,hudud,2;Şevkani,neylül evtar]
C.İRTİDAT
(DİNDEN DÖNME)
İrtidat ya da
riddet sözlükte dönmek, rucu anlamına gelir Kuranda da bu anlamda kullanılmıştır.
Dinden dönmenin iki ana temeli vardır;
a)İslam dinini fiil, söz veya inanç bağlamında terk
etmek
b)Kişinin sözlü, fiili veya itikadı olarak
gerçekleştirdiği davranışının dinden çıkmayı gerektirdiğini bilmesi ve bunu
bilerek yapması gerekir.
Kanaatlere göre,
mürtetten kasıt, İslam nizamına, İslam devletinin varlık ve bütünlüğüne karşı
çıkıp ona baş kaldırmak için dinden dönmedir.İşte mürtede uygulanan idam
cezası,bu düşünceyle dinden çıkmanın cezasıdır,yoksa kılıç zoruyla insanları
dinde tutmak için değildir.Birçok ayette belirtildiği gibi,dini zorla kabul
ettirmek zaten yasaklanmıştır.Nitekim,
“Dinde zorlama yoktur”[Bakara 2/256]
“İnsanları dine girinceye kadar zorlayacak
mısın?”[Yunus 10/99]
“O Kuran Rabbinizden gelen bir haktır. Artık dileyen
iman etsin, dileyen kafir olsun.”[Kehf 15/29]
ayetleri bunu açıkça göstermektedir. Bir başka ayette de;
“Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi mutlaka
inanırlardı, o halde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın?”[Yunus
2/99] buyrulmakla, Allahın insanoğluna bahşettiği kendisine inanıp inanmama özgürlüğüne
işaret edilmiştir. Yoksa tüm insanları,mümin ve itaatkar kullar olarak
yaratması ve yeryüzünde hiçbir kafir kul bırakmaması işten bile değildi.Fakat o
zamanda insanoğlunun yaratılmasının altında yatan hikmet, geçersiz hale
gelirdi.[Mevdudi,a.g.e,II,340]
Bu nedenle, mürtedin(dinden dönenin) idamla cezalandırılması,
devletin düzenine baş kaldırılması ve bir bağy suçu işlediği içindir. Yoksa
kimseye ilan etmeden, İslamı karalamadan bir başka dini benimsemişse, bu insana
idam cezası verilemez.[Bkz.Şeltut,a.g.e,301]
Hatta Hz.
Peygambere vahiy katipliği yapmış Kays adlı biri, mürted olup kaçmış,fakat Hz.Peygamber
ona herhangi bir ceza uygulamamıştı.[Yavuz,a.g.e,224]
Hz. Ebu Bekir’in
mürtedlere ve zekât vermeyenlere savaş açması, tamamen devletin düzenini yıkma
girişimlerine karşı verilmiş bir savaştır.
Hz.
Peygamberin Müslümanlar arasında münafıkların varlığından haberdar olduğu halde
bu insanları cezalandırmadığı, hatta onları mescidinden kovup, mahcup bile etmediği
bilinmektedir.
Bu
nedenle mürtedin ölüm cezasına çarptırılması, İslami sisteme, devletin
egemenliğine karşı çıkma halinde münhasırdır. Bugün hemen hemen bütün dünyada
bu suçu işleyenlerin cezası hep aynıdır: İDAM
SONUÇ
İslam ceza
hukukunda cezalandırma yetkisi devlete ait olup, şahsi değildir.
İslam hukukunda idam cezası gerektiren suçların sayısı
oldukça azdır. Bunlar kasten adam öldürme, evlinin zinası ve dinden dönme
şeklinde özetlenebilir. Bunların dışında kalan suçlar (tazir) ,gerektiğinde
siyaset, kamu yararı gibi gerekçelerle idam cezasının verilip verilemeyeceği
hususu tartışmalıdır.
O halde denilebilir ki, İslam ceza hukukunda idam
vardır ve gereklidir. Ancak, bu cezanın uygulanması için gerekli şartların
oluşması bir hayli zor olduğundan, uygulamada hemen hemen yok gibidir.
KAYNAKÇA
* Hukuk Tarihi Açısından Ölüm Cezası ve İnfaz
Şekilleri-Mehmet Köroğlu, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, syf.17, 2011, s.309-322
* İslam Ceza Hukukunun Hedef ve İlkeleri Açısından
İdam Cezasını Gerektiren Suçlar-Dr. Ahmet Yaşar, Dokuz Eylül Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, syf.9, 1995
Çok bilgilendiriciydi teşekkür ederim.
YanıtlaSilFaydalı olabildiysek ne mutlu
YanıtlaSil