İdamın Sosyolojik ve Psikolojik Boyutu ve İdam Mahkumunun Psikolojisi



Günümüzde idam toplumu yaralayan olaylardan sonra sıkça konuşulan konuların başında gelmektedir. Bu başlık altında okuyuculara toplumun idamla ilgili düşüncelerinden, idamın sosyolojik ve psikolojik boyutlarından bahsedilecektir. Başlarken idamın sosyolojik ve psikolojik boyutunu irdeleyebilmemiz için öncelikle idam nedir buna bakmalıyız.

İdam nedir?

İdam kişi hayatını sona erdiren ölüm cezasıdır. Bir hukuk devletinde uygulanıyorsa şu şekilde de söyleyebiliriz ki idam kanun gereği ölüm cezalarına çarptırılanlara uygulanan infaz işlemidir.
İnsanların inanç ve geleneklerine göre değişik idam usulleri vardır.

İdamın çeşitleri ile ilgili olarak tarihe baktığımızda diri diri yakma, diriyken deri yüzme, iple asma, elektrikli sandalye, gaz odası, kurşuna dizme gibi çeşitli yöntemlerin kullanıldığını görürüz. [1]

Peki idamın, insanları ve toplumu etkilemeyen bir olay ya da olgu olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır. Bilakis idam, toplum ve insan ilişkilerinin bir sonucudur.


Öyleyse Sosyoloji nedir?

Bildiğimiz gibi sosyoloji toplum bilimidir, yani toplum ve insan etkileşimini ve toplumun etkilere verdiği tepkileri inceleyen bilim dalıdır. [2]

Konumuz idamın sosyolojik ve psikolojik boyutu olduğuna göre aynı zamanda psikoloji biliminden de yararlanmalıyız. Toplumu, toplumun belli olaylara karşı düşüncelerini incelememize yardımcı olacak bir bilimden yardım almalıyız, bu ise sosyal psikolojidir.

Sosyal Psikoloji: Davranış biçimleri üzerinde inceleme yapan, fert-toplum ve insanlar arası etkileşimini inceleyen, daha somut bir ifade ile, başka insanları nasıl algıladığımızı, bizim onlara, onların bize karşı nasıl tepki gösterdiklerini, sosyal durum ve ortamlarda bulunmaktan bizim ve başkalarının nasıl etkilendiğini inceleyen bir bilim dalıdır.

Özetle fertlerin birbirlerine ve toplumun fertlerin davranışlarına karşı etkisini konu edinen bilim dalıdır. [3]

İdam cezasının gelmesi gelmemesi düşünceleri  ve bireylerce bu düşüncelerin  gerekçeleri bize bu iki alanın yani sosyoloji ve psikolojinin idam alt başlığı üzerindeki kesişimini vermektedir. Bir bireyin bir olay ya da olgu hakkında fikir beyan etmesi sosyal bir varlık olarak etkilenmesi öğrenmesi ve yine çevresiyle etkileşim haline girerek bu fikri beyan etmesiyle sonuçlanır.


 O halde idam karşısında sizce toplumun tutumu ya da sosyolojisi nasıldır?

İnsanlık toplumsal bir yapıyı benimser, sosyalleşir ve bu toplumun içinde asayişin sağlanmasına öncelik verir. [4] Ölüm cezası suçu cezalandırmak, siyasi ve dini ihtilafları bastırmak amacıyla geçmişte çoğu toplum tarafından kullanılmıştır. [5]

Hatta ölüm cezası ortaçağda dünyevi olmayan suçlarda, Fransız devrimi ile ruhani suç kavramı tamamen idam kapsamından çıkarılarak ölüm cezası daha çok ideolojik sebeplerle, soğuk savaş yılarında ise ideolojik idamlara milliyetçiliği ve vatanseverliliği de ekleyerek soyut kavramlar için somut olan bir ceza olan ölüm cezası uygulanmıştır.

İdam cezası, uygulandığı çoğu yerde önceden tasarlanmış cinayet, casusluk, vatana ihanet, veya askeri adalet kapsamında kullanılır. Çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde, zina, oğlancılık gibi cinsel suçlar ve din değiştirme gibi dini suçlar idam cezasını kapsayan yasaya aykırı davranışlar arasında yer alır. Bu örneklerden de görüldüğü üzere toplumların kültürel yapıları yaşadıkları olaylar ve değer yargıları idam cezasının sebeplerini şekillendirmişlerdir. [6]

Toplumlar belirli sebeplerle idam cezasının uygulanmasını savunur ve uygularlar ki bu yukarıda verdiğimiz örnekte mevcuttur. Peki toplum içerisinde idam karşıtları yok mudur? Elbette vardır ve yazının bundan sonraki kısmında idam destekçilerinin ile karşıtlarının gerekçelerini inceleyecek ve toplumun nasıl düşündüğünü, sosyal psikolojisini, idamın kitleler üzerinde bıraktığı veya bırakabileceği etkileri  inceleyeceğiz.


İdam destekçilerinin görüşleri;

  •        Esas suçluları veya suç işlemeye niyetli olanları idam cezasıyla caydırmak değil insanların vicdanındaki adaleti ve adalete olan güveni sağlamak, idamın amacıdır.
  •        Cinayet suçuna karşı caydırıcıdır.
  •        Kişi eğer bir cinayet işlerse kendi yaşam hakkını da kaybedeceğinin bilinciyle işlemeyi düşündüğü suçtan cayabilir.
  •       Suçlu yaşarsa mağdur yakınlarının adalet duyguları tatmin olmaz.  [7]

İdam destekçilerinin ana hatlarıyla "destek" görüşlerinin sebepleri bunlar iken konuyla ilgili olarak Ümit AKTAŞ'ın "Kurban, Ölüm Cezası ve Mağlupların Psikolojisi" adlı yazısından bazı kısımlara dikkat çekmekte de fayda vardır zira idam söylemini destekleyen aşağıdaki paragraflarca bir çok destekçinin gerekçelerinin analizi ve idam karşıtlarının gerekçelerinin de eleştirileri bulunmaktadır.

" Kuşkusuz idam cezasının kaldırılması savunusunun dayandığı biçimsel ya da içeriksel argümanların itiraz edilemezliklerinin farkındayım ve bu konuda ayrıntılara girecek değilim. Farkında olduğum bir başka husus ise yine aynı savununun içerdiği zaaflar. İnsan hayatına şu veya bu şekilde, şu veya bu gerekçeyle kastetmenin teorik olarak savunulamazlığı ortada. Zaten ölüm cezasını gerekli ve meşru kılan da işte bu kastın varlığı ve bu kastın karşılıksız bırakılamayacağı durumlar. Sözgelimi küçük bir çocuğa tecavüz ederek öldüren birinin vahşeti, şiddeti ve sadizmi, şu veya bu şekilde yaşamla ödüllendirilmemeli. Hem bilinmeli ki ölüm, bu cani için de gerçek bir kurtuluştur. Bu ve benzeri örnekliklerdeki aktör, bir insan olmaktan çok, insan olma hakkını ve vasfını kötüye kullanarak, Kuran’ın deyimiyle hayvanlardan bile aşağı düşmüş biridir. Çünkü hayvansal vahşeti masum kılan, kendini koruma veya doyurma gibi amaçları kadar, bilinçsizliği de içermemektedir.

Dolayısıyla, bireysel ya da toplumsal vahşet ortadan kaldırılmadığı sürece ölüm cezasının kaldırılması talebi, suçu çevresel faktörlerle açıklayarak suçluyu haklılaştırmayı amaçlayan, suça ilişkin metafizik argümanlara (dinsel, mistik, psişik, kalıtımsal...) karşı çıkacağım derken fiziği bile görmezlikten gelen, bu haliyle ise suçluyu ödüllendiren Aydınlanma düşüncesinin bir sonucudur."

" Ancak suç, salt çevresel koşulların bir ürünü değildir. Böyle olsaydı aynı çevresel koşullarda yetişen tüm insanlar aynı eğilimler içerisinde olurdu. Kuşkusuz rastlantısal durumlar veya suça zorlayan etkenler göz ardı edilemez. Göz ardı edilemeyecek bir başka şey ise suç işlemeyi bir alışkanlık ve zevk haline getirmiş olanlar ve suçluluğun bir karakter olarak ortaya çıkışıdır."

" Cezalandırma sisteminin amacı nedir: Uslandırarak topluma kazandırmak, toplumsal ya da bireysel öfkeyi boşaltmak ve intikam almak, tehlikeli bir suçluyu toplumdan yalıtmak mı? Ama bu sistem suçluyu çoğu kez daha da bilemektedir. Uslananlar, zaten meşhur deyimle kader kurbanları olan, yani işin başında pişmanlık duyanlardır. Hapishane sistemi başlı başına bir sorun ve bir insanlık ayıbıdır. Böyle olduğu içindir ki, cezalar giderek parasal tazminatlara dönüştürülmekte, bu ise varsılları yüreklendirmekte, yoksulları ise daha farklı suçlara teşvik etmekte ve daha bir bunaltmaktadır. Cezanın parasal bir ödenti haline gelmesi suçluluk oranını da arttırdığından, bireyler eminlik ve dürüstlük vasıflarını yitirmekte, insanî ilişkiler ancak bir suçluluk parantezi içerisinde kurulabilmektedir. Cezalandırmadaki asıl saik toplumsal ve bireysel vicdanlardaki adalet ve hakkaniyet duygusunu ayakta tutmaktır.

Peki bir vahşetin karşılığı nedir? Hayvanların kobay olarak kullanıldıkları bir dünyada, insan hayatının bu denli kutsanması bir insana tapınç mıdır, yoksa bir paranoya mı? Açıktır ki, toplumsal ve bireysel vahşet hali sürdüğü sürece, bu vahşetin en doğal ve hakkaniyete dayalı karşılığı olan ölüm cezası da sürmelidir. Bunu söylerken insanların kendini savunmaları, siyasal ve ideolojik talepleri, zulme uğramaları, hak arama çabaları, tiranlığa ve despotizme karşı çıkmaları gibi bağışlatıcı nedenleri elbette parantezin dışında tutuyorum. Ama bu kabil bağışlatıcı nedenler bile insanların vahşice kıyımlarını mazur gösteremez."

" İdamın bir ibret, bir intikam, bir caydırıcılık olmasını ise önemsemiyorum. Benim önemsediğim bireysel ve toplumsal adalet duygusunun örselenmemesidir ve yaşayanlar kadar ölenlerin de adalete ihtiyacı vardır. İnsan toplumunu diğer canlılardan ayıran temel farklılıklardan birisi ise, ölenlerin de bu topluma ait oluşları ve ölmelerine rağmen hayatiyet ve beklentilerini bir biçimde sürdürmeleridir."

"İdam karşıtlarının makul gerekçelerinden biri de, bu cezanın telafi edilemezliğidir. Yani bir yanlışlık yapılmışsa artık geriye dönüş imkânının olmamasıdır. Ancak benzer telafi edilemezlik, hapis cezaları için de geçerlidir. Belki parasal tazminler söz konusu olabilir, ama hücrede geçirilen yılları ve yaralanmış bir adalet duygusunu tazmin etmek çoğu kez mümkün değildir. Bu kez hayata döndürdüğünüz birey, artık sorunlu, öfkeli ve küskün bir bireydir. Kuşkusuz bunun doğru karşıtı birey hayatının ortadan kaldırılması değildir. Cezanın uygulama biçimi, alanı ve sınırları elbette tartışılmalı ve mümkün olduğunca daraltılmalıdır. Öte yandan, idam cezasının ve tüm yargı kararlarının çok açık deliller olmadığı sürece uygulanmaması ve telafisi mümkün olmayan cezalardan mümkün olduğunca kaçınılması, adalete olan güven duygusunun sarsılmaması açısından oldukça önemlidir."

" Beri yandan suça batmış bir aklı ve yüreği yaşamda tutmak, suçluyu süreğen ve cehennemî bir işkenceye maruz bırakmak olmaz mı?
..günışığını ve yakınlarının yüzünü bile görmeksizin sürdürülen bir yaşam, tüm toplumsallık dokuları tutuklanmış ve köreltilen bir beyin, yaralı bir yürek; böylesine bir yaşamanın daha insanî olduğunu (şayet maksat bu ise), kim söyleyebilir? Ötenazinin ya da ölüm orucunun bir hak olduğu bir hukuk anlayışında idam cezasının hukuk sisteminden çıkarılması, bu açıdan bakıldığında sadist bir işkence severlik değil de nedir? Zira idam mahkûmu bir kez ölürken, müebbet mahkûm sürekli olarak bu cezayı yaşamaktadır. Dolayısıyla idam veya müebbet hapis seçenekleri kendisine sunulduğunda idamı yeğleyebilecek birçok mahkûm çıkabilecektir."  [8]


İdam karşıtlarının görüşleri;

  •          Evrensel insan hakları beyannamesinin 5.maddesini  ihlal ediyor.
  •          Kimseyi caydırmıyor.
  •          ABD'de ölüm cezası olmasına rağmen suç oranları ölüm cezası olmayan Avrupa'ya oranla yüksek demek ki caydırıcılığı yok.
  •          Sonradan ortaya çıkabilecek ve davanın seyrini değiştirebilecek yeni delillerin ortaya çıkabilme olasılığı olabilir.
  •          Toplum idama daha da şiddetle yanıt verir görüşü.
  •          İdam, suçluların rehabilite edilmelerine bir engeldir.
  •         İdam mahkumu duygusal nedenlerle ölmek istemiyor bu da insan haklarını ihlal eden bir durum haline geliyor.
  •          Birinin idam edilmiş olması ve idam toplum için vicdan azabı haline gelebiliyor.
  •          Vahşice gerçekleştirilen idamlar kişilerde psikolojik yaralar açılmasına sebebiyet verebilir.
  •         İdam mahkumları kaybedecek bir şeyleri olmadığını düşünerek isyan edip gardiyanlara vb. zarar verebilir görüşü.
  •          Müebbet hapis seçeneği varken idamın insanlık dışı bir uygulama olarak görülmesi. [9]


Yukarıda idam karşıtlarının saydıkları gerekçelerin analizleri ve örneklendirmelerini inceleyecek olursak:

İdamın caydırıcılığının olmadığına dair verilen örneklere bakacak olursak bunlardan bir tanesi şudur:

19.yy. İngiltere'de hırsızlığın ve yankesiciliğin cezasının ölüm olduğu dönemde, yankesicilerin en çok diğer yankesici meslektaşlarının darağacına çıkarıldığı vakit olayı seyretmek için toplanan kalabalık arasında sanatlarını icra ettikleri belgelenmiştir. Yine İngiltere'de o dönemde darağacındakilere telkinde bulunan bir din görevlisi, telkinde bulunduğu 167  kişiden 161'inin daha önce aleni bir ölüm cezası infazını seyretmiş olduğunu tespit etmiştir. Bu da ölüm cezasının iddianın aksine hiç de caydırıcı olmayan çağdışı bir ceza anlayışı olduğunu ortaya koymaktadır. [10]

Bir diğer örnek ise FBI'ın yaptığı bir araştırmaya göre ölüm cezası olmayan eyaletlerde suç oranlarının ulusal ortalamanın altında kaldığı gösterilmiştir. [11]

Caydırıcılığının ve rehabilitenin mevcut olmaması konusundaki bir diğer görüş ise şu şekildedir:

Çağdaş ceza hukukunda  suçlunun topluma kazandırılması hedeflenir. Oysa ölüm cezası ile tasfiye amaçlanır. Çağdaş hukukun amacı tasfiye olamaz. Ölüm cezasının korkutucu ve caydırıcı etkileri ispatlanmış değildir. Tam tersine tarihi gelişimine baktığımızda ölüm cezasını hiç düşünmeden en ağır suçları işleyenlerin çok fazla olduğunu görmekteyiz. [12]

Sonradan ortaya çıkan davanın seyrini değiştirebilecek yeni delillerin olabilecek olması olasılığında ise şöyle bir analiz ve örnekleme mevcuttur:

Ölüm cezasını getirirseniz, olağanüstü kanun yollarını o kişi için işletemezseniz. Örneğin yargılanmanın yenilenmesi müessesi bu kişi hakkında uygulanamaz, çünkü mahkum artık ölmüştür. Bu suretle, kesinleşen karardan geri dönüş mümkün olmaz. Halbuki hukuk sistemimiz, mahkumiyet kararına dayanak gösterilen bir delilin sahteliği, yeni bir delil ortaya çıkması ve sair hallerde olağanüstü kanun yolunu açmış ve "haklı olarak" kişinin yeniden yargılanmasının önünü açmıştır. Ancak ölüm cezasında hatadan geri dönüş olmaz. Duayen ceza hukukçusu Prof. Dr. Faruk EREM'in tiyatro da uyarlanan "Bir Ceza Avukatının Anıları" adlı kitabında anlattığı gerçek bir hikayede, suçu birbirine atan iki sanıktan hangisinin suçu işlediği noktasında kararsız kalan bir üye hakim atanır. Dosyada diğer üye hakim, başkandan farklı düşünmektedir. Kararsız üye de, başkanın daha tecrübeli olduğundan yola çıkarak başkanın işaret ettiği kişini suç işlediğini düşünür ve neticede o kişi asılır, diğer sanık beraat eder. Daha sonra üye, yıllar sonra dosyayı yeniden incelemek ister ve beraat eden kişiyi bulur. Kişi, üyeye "Siz o işi benim yaptığımı biliyorsunuz değil mi?" der ve gülümser. Üye hakime o anda kriz gelir ve kısa bir süre sonra hayatını kaybeder. [13]


İdamın sosyolojik ve psikolojik boyutu olan toplumun tutum davranış ve düşüncelerini inceledik ve bu şekilde bir analiz elde ettik.

Peki idam mahkumu? Yani idamı gerektiren suçla suçlanan sanık? Ve suçluluğu kanıtlanmış suçlunun psikolojisi?

O bireylere ve toplum vicdanına zarar verirken ne düşünüyor ne hissediyordu ve neden yaptı? Bunlar hepimizin merak ettiği sorular. Bu incelemede mağdurun değil suçlunun, daha spesifik bir örnek olarak katilin psikolojisini inceleyeceğiz. Öyleyse incelememize başlayalım.


KATİLİN PSİKOLOJİSİ

Bir katil kendince haklı bulduğu, hak ettiğini düşündüğü kişilerin ölmesini ister  ya da öldürülmesini teşvik eder. Bir insan bir yaşamı bitirmede ne derece haklı bir sebep görebilir peki?

"Bir insanın başka bir insanı öldürebilmesi için karşısındaki kişiyi insan gibi görmemesi, kendilerinde kabul edemedikleri tüm olumsuzlukları ona yüklemesi gerekir."

Bunun en güzel örneği normal olan, aileleri olan, normal sayılan yaşam gösteren kişilerin katil olabilmeleri hatta toplu katliamlar yapabilmeleridir.

Sadece karşısındaki yaşamı değersiz görmesi ve kendisinde istemediği olumsuzlukları diğer yaşama, kişiliğe yüklemesi yeterli midir?

Herkesin içinde anti sosyal dürtüler vardır. başkalarından yararlanmak, kendimize ait olmayan bir şeyleri almaya çalışmak, birilerinin kötülüğünü istemek herkesin en azından aklından geçer.

Ancak bazı insanlar bu asosyal dürtüleri ileri derecede taşır ve dışa vuran davranışları olur.

Her psikopat katil olmaz ama başkalarına zarar verir.

Dr. Otto F.Kernberg psikopatların genel olarak narsisistik bir kişilik bozukluğundan muzdarip olduğunu öne sürmüştür. Bunu "Sadece çıkara yönelik ilişki kurar, ahlak kurallarına değer vermezler, narsisizm bir insanın kendini yüksek görmesi ve kendi benzersizliğine inancı olarak tanımlanabilir, patolojik ya da değildir. Psikopatlarda bu aşırı bir boyuttadır; kötü niyetle, yaşayan bir kötülüğe dönüştürülür." şeklinde açıklamıştır.

Araştırmalar erkeklerde ağır anti sosyal davranışların ortaya çıkmasının daha çok olduğunu gösteriyor.

Anti sosyal davranışların kaynağı olarak çocukluğun ilk beş yılında anne yoksunluğu, yetersiz sosyalleşme, evde olmayan ya da olsa da alkolik, anti sosyal bir baba olması bulgulardan bazılarıdır.

Ebeveynlerin anti sosyal olması büyük risklerden biri olarak bulunmuş ama eğitimin bu riski azaltabileceği de gösterilmiş. Katillerde geriye dönük yapılan çalışmalar ise tedavi edilmeyen dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, erken başlangıçlı davranım bozukluğu, hafif nörolojik yetersizliklerin birer neden olabileceğini göstermiştir. [14]


İdam mahkumlarının psikolojilerini, işledikleri suç ve sonunda mahkum oldukları ölüm cezasıyla ilgili ruh hallerini belki de son sözlerinden anlayabilir en azından idam mahkumunun psikolojisini gerçek örneklerle görmek adına bazı katil ve seri katillerin idamlarından önceki son sözlerini inceleyebiliriz.


Katillerin ve seri katillerin ölmeden önce söyledikleri son sözler [15]

Yaşamışım ölmüşüm hiç umurumda değil, devam edin öldürün beni. (Jeffrey Dahmer)

Söylesenize, siz kafamı kestikten sonra kısa bir süreliğine de olsa duyabilecek miyim? Boğazımdan fışkıran kanın sesini duymak büyük bir zevk olurdu. (Peter Kürten)

Manşetlere şunu yazmaya ne dersiniz: French Fries.(french fries:patates kızartması) (James French)

Bugün masum bir adam ölecek. Masumiyetim kanıtlandığında umarım Amerikanlar diğer medeni milletler gibi idam cezasının adaletsizliğini anlarlar. (Roger Keith Coleman)

Evet beyler, az sonra benim pişmiş halimi göreceksiniz. (George Appel)

İyi insanlar her zaman haklı olduklarını bilirler. (Barbara Graham)

Ben masumum, masumum, masumum. Bu konuda sakın yanlış yapmayın, topluma hiçbir borcum yok. Ben masum bir adamım ve bu gece çok yanlış şeyler oluyor. (Lionel Herrera)

Işınla beni Scotty. (Gary Burris)

Hepinizle diğer tarafta görüşürüz. Hadi partiyi başlatalım ölmeye hazırım. (James Jackson)

Kathy, seni hiçbir zaman incitmek istemedim biliyorsun. Sahip olduğum her şeyi sana verdim, beni kızdıran da bu. Ama seni incitmek istememiştim, özür dilerim. (Carlos Grandos)

Bebeklerimi öldürdüğüm için ne kadar üzgün olduğumu anlatabilecek kelime yok. Şimdi her zaman istediğim gibi onlarla beraber olabilirim. (Christina Marie Riggs)

Bu hale nasıl geldim nerde başladı tam olarak söyleyemem ama Kaliforniya'da başladığına eminim. 
Orda ıslahevindeydim ve inanın bana orada canavarlar oluşturuyorlar. (David Long)




Kaynakça
·         [1] www.türkcebilgi.com/idam / Rehber Ansiklopedisi
·         [2] wikipedia.org/wiki/sosyoloji / Büyük Türkçe Sözlük. Erişim 21 Ekim 2013
·         [3] www.türkcebilgi.com/sosyal-psikoloji
·         [4],[6] nevzatayan.blogspot.com.tr/idamcezası
·         [7],[9] www.topragizbiz.com(ölüm cezası(idam nedir?))
·         [8]www.birikimdergisi.com / Kurban, Ölüm Cezası ve Mağlupların Psikolojisi / Ümit AKTAŞ / Sayı:156 - Nisan 2002
·         [10],[12] www.halkınhabercisi.com / Av. Kemal AKKURT / H&H Yorum
·         [11] www.gazetevatan.com/idamı-geri-getirmek-ab'ye-veda-demek
·         [13] Ertekin AKSÜT - Ölüm Cezası
·         [14] www.bengisemerci.com/Katilin-Psikolojisi / Prof. Dr. Bengi SEMERCİ
·       [15] www.psikologankara.net / 35 Seri Katilin Ölmeden Önce Söyledikleri Son Sözler

1 yorum: